Prof. Dr Rıza FİLİZOK
Dilimizi Niçin Doğru kullanmalıyız?
Sevgili öğrenciler, bugün dilimizin, Türkçe’mizin doğru kullanımı konusunda bazı düşüncelerimi dile getirmek istiyorum.
Öncelikle cevap vermemiz gereken soru "Dilimizi niçin doğru kullanmalıyız?" sorusudur.
Dil, ekmek gibi, su gibi günlük hayatımızın içindedir ve soluduğumuz hava gibi bizi sarar, bundan dolayı onun varlığını hemen hemen hissetmeyiz. Gerçekten dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız. Aslında dile, insanlığın en büyük buluşu olduğu için daha fazla ilgi göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü insanlarla, düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki en önemli iletken dildir. İnsanları, düşünceleri, nesneleri biz, dilin aracılığıyla kavrarız, dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. İşte dilin önemi burada ortaya çıkıyor. Türkçe’mizi niçin doğru kullanmalıyız sorusunun cevabı da buradadır. Dil bir iletken olarak iyi bir iletken midir, yoksa kötü bir iletken midir sorusuna şu cevabı vereceğiz: Bu, bize bağlıdır. Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir, yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir. Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi kullanıyorsak anlaşmamız o kadar iyi olacaktır. Dil bizi başkalarına, başkalarını ve başka varlıkları bize yansıtan bir prizmadır. Dili doğru kullanmak ve doğru anlamak bu prizmayı mükemmelleştirmek demektir. Kullandığımız çağdaş araçlardaki göstergelerin, ekranların, ibrelerin bir an için bozuk olduğunu düşünelim. Bu bir felakettir. Fakat bir toplum için ondan daha büyük bir felaket vardır ki o da insanlar arasında, bir iş bölümü içinde görev alan kişiler arasında, fikir ve görüş alış verişinde bulunanlar arasında dil prizmasının görevini tam yapamamasıdır. Düşüncelerimizin anlaşılmasını istiyorsak, bunun en kestirme yolu dile hakim olmaktır.
Dil üzerinde düşünür ve dili bir düşünce odağı gibi kabul ederseniz dilin düşünce hayatınızı zenginleştireceğini göreceksiniz. Dil düşüncenin evidir; binlerce yıllık insan zekası kelimelerde, deyimlerde, ifade kalıplarında gizlidir. İnsanlık tarafından bilgilerimizi depolamak için kullanılan ilk araç dil olmuştur. Bugün aynı işi daha sistemli yapması için bilgisayarı yarattık. Buna rağmen, günümüz için söylüyorum, dile yüklenmiş bilgi, bilgisayarlarımıza yüklenmiş bilgiden fazladır. Dil, bilgisayarlardan fazla olarak bilgilerin sadece yüklendiği yer değildir, aynı zamanda bilginin üretim alanıdır. Kısaca belirtmek istediğim şey, dilin düşüncelerimizi yansıtan bir araç olduğu gibi düşüncelerimizi geliştiren bir alan olduğudur. Basit bir örnek verelim: Bir insanın bildiği kelime sayısıyla, düşünce zenginliği doğru orantılıdır. Bildiğimiz kelime sayısı ne kadar fazlaysa düşünce alanımız da o kadar geniştir. İlk bakışta bu düşünce pek doğru görünmese de olgular incelendiğinde doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Rönesans dönemi bilgin ve ressamları perspektif kavramını yaratmasalardı, gözümüzle görmemize rağmen önümüzde uzayan ağaçlı yolun bir perspektif yarattığını göremeyecek ve ilk çağların insanları gibi ağaçları resmimizde aynı boyda çizecektik. Rönesans bilgin ve ressamlarının tecrübesini bize ulaştıran şey "perspektif" kelimesidir.
Dil üzerinde derin bir düşünce geliştirmeden doğru düşünmemiz mümkün değildir. İnsanlar, nesneler vasıtasıyla değil kelimeler aracılığıyla düşünür. Bundan dolayı düşüncenin iki aletinin olduğunu söyleyebiliriz: Bunlardan birincisi dil, diğeri mantıktır. Bilimlerin sunduğu bütün bilgiler bize sadece iki kaynaktan gelir: 1) Dil üzerinde düşünmekten, 2) Doğayı incelemekten. İşin ilgi çekici yanı doğadan gelen bilgilerin de dil kalıbına döküldükten sonra bize ulaşıyor olmasıdır. Anlaşılmak, mesleğimizde başarı elde etmek, yaratıcı olmak, yaradılışımızdan getirdiğimiz ve sadece kendimize ait olan yeteneklerimizi yurdumuzun ve insanlığın hizmetine sunmak istiyorsak işe dilimize ilgi göstermekle başlayabiliriz.